Türk Kurtuluş Savaşı Nasıl Başladı ?

Türk Kurtuluş Savaşı Nasıl Başladı ?

Değerli Sanalkaşif takipçileri. Sizler için bugün Türk Kurtuluş Savaşı nasıl başladı ? hakkında bir yazı paylaşıyoruz. Bilindiği üzere Türk Kurtuluş Savaşı, Türk Milleti’nin bağımsızlığı için giriştiği siyasi ve askeri bir mücadeledir. Bu mücadelede katkısı olan ecdadımızı saygı ve sevgi ile anıyoruz.

CELADET GÖSTERİNİZ! (YİĞİTLİK GÖSTERİNİZ!)

Meş’um (uğursuz) mütarekeden sonra Türkiye’de iki siyaset cereyanı belirdi. Cereyanlardan birisi, zehirden şifa ummak kabilinden, düşmanlardan hayır bekliyordu. Bu cereyanın taraftarları, Amerika, İngiliz, Fransız, İtalyan hasılı hangisi tenezzül buyurursa, onun mandası altına girmeye müştak (iştiyak duyuyor, can atıyor) idiler; bir gün evvelisi Türklüğü, Müslümanlığı imha için üzerimize saldıranların himayesini kabul ederek, Türklüğe, Müslümanlığa hayat, istiklal ve refah kazandıracaklardı! Türk Kurtuluş Savaşı işte böyle başlayacaktı!

Bu acayip siyasetin ekser mürevviçleri (çoğu destekçileri) hiç de budala değildi; memleketin, milletin hayat ve istikbalini, hürriyet ve istiklalini hiçe sayan, sırf hayat-ı zatiyyesini (kendi hayatını), menafi-i şahsiyyesini (kişisel menfaatlerini) düşünen, hürriyet ve istiklal cihadında menfaatlerine halel geleceğinden, zevk ve sefaları eksileceğinden ürken kimselerdi.

Mamafih aralarında memleket ve millet muhabbet ve endişesiyle kalbleri dolu olduğu halde, Mısır ve Tunus gibi Avrupa müstemlekelerinin (sömürgelerinin) ahvalini (hallerini) iyi tetkik etmeksizin, garblıların (batılıların) yalancı medeniyet propagandalarına kanmış adamlar da vardı. Mandacılık, bazı istihaleler (dönüşümler) geçirdikten sonra nihayet Ali Kemal (Ali Kemal, dönemin dahiliye nazırı) ve hempalarının (ayakdaşlarının) İngiliz himayesi dilenciliğinde karar kıldı.

Menfaatperest yahut iğfal edilmiş (gaflete düşürülmüş) kimseler mandadan halas (kurtuluş) umarken, ecdadının bütün evsaf ve fazailini (atalarının bütün niteliklerini ve faziletlerini) şahsında temsil eden bir zatın (kişinin) gür sesi yükseldi:

‘’- CELADET (YİĞİTLİK) GÖSTERİNİZ! ‘’

Mustafa Kemal Paşa’nın ağzıyla bütün ecdad, bütün tarih bu kumandayı veriyordu; vicdanlarının en derinlerinden daima bu hitabı işiten öz Türkler, hakiki ve tabii başbuğlarının emrine derhal icabet ettiler (uydular): Milli ordu, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Büyük Millet Meclisi toplandı; Osmanlı Türk Milleti kendini topladı.

İşte bu ikinci siyaset cereyanı idi; asıl Türk Milletinin siyaseti idi.

Mustafa Kemal Paşa, milletin başsız ve avare kaldığı o feci günleri hikâye ederken diyor ki:

‘’Ben münevver (aydın) sayılan insanların manda meclubiyeti (tutkunluğu) ile adeta milletin ruh-ı istiklalini (bağımsızlık ruhunu) yıkmak için gafilane bir sa’y (dikkatsiz bir çaba) ve kuşiş-i mütemadi (kesintisiz bir uğraş) içinde çırpındıklarını hayretle görüyorum. Ben artık şu noktaları gayet vazıh (açık) mütalaa edebiliyorum; düşmanlar istiklalimizi imhaya (yok etmeye) karar vermişlerdir. Bu hakikati millet, henüz keşfedememiştir…’’

O, hakikati keşfetmişti; kararını aldı ve kumandasını verdi:

‘’-CELADET GÖSTERİNİZ!’’

Bu günlerde Türk Milleti, Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla, ikinci mühim bir karar verme arifesindedir. Hey ‘et-i murahhasa (delegasyon kurulu), Paris’ten döndü. Hey ‘et, elbette, elinden geldiği ve aklının yettiği kadar millet ve memlekete nafi’ (faydalı) hizmetler ifasına çalışmıştır. Hele İzmir ve Edirne’de tahkikat (araştırma yapılması) teklifini kabul ederek, büyük bir eser-i kiyaset (uyanıklık eseri) gösterdiği muhakkaktır. Bununla Yunan taarruzunun tamamen haksız ve mantıksız olduğunu vuzuh (açıkça) ve kat’iyetle izhar (göstermiş) ve ispat etmiş oldu.

Münasebat-ı beyne ‘düvelde (devletlerarası münasebetlerde) nazari hukukun, şekli mantıkin ameli netayici (pratik sonuçları) hemen hiçe müsavi (eşit) olmakla beraber, Büyük Millet Meclisi, murahhaslarının bazı hıdematından (hizmetlerinden) memnun kalmış olsa gerekir.

Lakin garb matbuatının (batı basınının) neşriyatından anlaşıldığına göre, hey ‘et-i murahhasa, Fransa ve İtalya hükümetleriyle bazı hususi mukaveleler (sözleşmeler) de imzalamıştır. Bu mukavelelerin şekil ve mahiyeti, henüz resmen malumumuz olmadı. Eğer neşrolunan (yayınlanan) hülasalar (özetler), hakikate tevafuk ediyorsa (gerçeğe uygunluk gösteriyorsa), Fransa ve İtalya ile akdolunan mukavelat (yapılan sözleşmeler), Türkiye’nin taksimi için mü ’telifler (uzlaşmacılar) arasında mün’akid (akdedilmiş) ‘’Akkor Tripartit’’ (üçüzlü mukavele)’nin bizzat Türkiye tarafından kabul ve imzası suretiyle Anadolu’da iki devlete birer ‘’mıntıka-i nüfuz’’ (etki alanı) ayırmak mahiyetini haizdir (içeriğini taşımaktadır). 

Siyasi tabirler, uslubi maharetler, bu hakikati tağyir edemez (değiştiremez). Büyük Millet Meclisi’nin, yani sebeb ü hikmet-i vücudu (varlığının sebep ve hikmeti) Anadolu’nun vahdet (birlik) ve istiklalini müdafaa gaye-i mukaddesesi (kutsal gayesi) olan bir müessesenin hey ‘et-i murahhası (delegasyon kurulu) tarafından, Anadolu’yu taksim ile aksamını (parçalarını) ecnebi sermayelerinin istismarına bırakmaya rıza göstereceğine ihtimal veremiyoruz ve bu cihetle ecnebi matbuatının bu babdaki (konudaki) neşriyatına inanmak istemiyoruz.

Muayyen bir hıttada (memlekette) sırf iktisadi tercihler, iktisadi mıntıka-i nüfuzları ihdas eder (iktisadi etki alanlarını oluşturur). Münhasıran (özellikle) iktisadi denilen mıntıka-i nüfuz mukaveleleri, siyasi taksimlerin birinci hatvesidir (adımıdır). Tüccarlar, bankerler, maden kumpanyaları arkasından, daima memurlar, askerler, bataryalar gelir, yerleşir; iktisadi mıntıka-i nüfuz, birkaç sene içinde, müstemleke oluverir…

Mıntıka-i nüfuz tefriki (etki alanı ayrılması), taksim demek olduğundan, umumi bir himayeden, umumi bir mandadan bile zararlıdır. İktisadi nüfuzların, siyasi istimlak (siyasi sahiplenme) ile hitam (son) bulduğuna bütün şark-ı İslami hükümetlerinin tarih-i inkırazları (çöküş tarihleri) en feci şahitleridir.

 ‘’Düşmanlar istiklalimizi imhaya karar vermişlerdir.’’ Bunu top ve barutla yapamazlarsa banka ve altunla yapmak isteyeceklerdir. Türk’ün ruhunu asırdide münasebetleriyle pek iyi bilan şeytan Frenklilerin, kurnaz Cenevizlilerin, allak (kalleş) Venediklilerin ahfadı (torunları), İngiliz ve Yunan’ın zorla muvaffak olmadığına, hile ile nail olmak istiyor.

Düşmanlarımızın bizi imhaya karar vermiş olduklarını, herkesten evvel ve herkesten ziyade vuzuh ve sarahatle (netlik ve açıklıkla) gören Mustafa Kemal Paşa, celadetten başka vasıta-i necat (kurtuluş vasıtası) görmemiştir. Bu hakikati insiyaki (içgüdüsel) bir surette duyan askerlerimiz, İnönü mucizelerini gösteriyorlar…

Ankara’da, İnönü kahramanlarına layık siyasi ve kıyasiler (siyasetçi ve akıllı insanlar) bulunduğunu zannediyoruz ve bunun’çündür ki Büyük Millet Meclisi’nin bu nevi mukavelatı (bu tür sözleşmeleri) kabul etmeyeceğine şüphemiz yoktur… Kani’yiz ki (inanıyoruz ki) Büyük Millet Meclisi, büyük reisinin hakayık-i vekayi’e (olayların gerçekliklerine) tamamen nüfuz ederek vaz’ ve ilan ettiği

‘’CELADET GÖSTERİNİZ!’’

Düsturuna sadık kalacaktır; zira, o günden beri nail olduğumuz muvaffakıyetler, ancak o düstur-ı necata ittiba’ (kurtuluş prensibine uymak) sayesinde kazanılmıştır…

KAYNAK: SİYASET VE İKTİSAT/ YUSUF AKÇURA/ ÖTÜKEN YAYINLARI 2.BASIM

İşte Türk Kurtuluş Savaşı böyle başlamıştır. O dönemde birçok siyasi görüş ve tavsiyelere rağmen Türk Milletinin kahraman evlatları tek yolun bağımsızlık olduğu inancı ile hareket etmiş ve bu emellerini başarıyla gerçekleştirmişlerdir. Biz Türk gençleri için bu tarif edilemez bir iftihar meselesidir. Çok şükür ki böyle bir milletin evlatlarıyız.

Bu ve benzeri yazılarımıza sitemizin EĞİTİM kategorisinden ulaşabilirsiniz. Sanalkaşif Ailesi iyi okumalar diler.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. güray akdoğulu dedi ki:

    gurur duyuyoruz. Binlerce şükürler olsun ki Türk’üz.