Soğuk Savaş Dönemi Nedir? Dönemle İlgili Bilmedikleriniz…

A+
A-
Soğuk Savaş Dönemi Nedir? Dönemle İlgili Bilmedikleriniz…

Soğuk Savaş İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin başı çektiği Doğu Blok ve ABD’nin başını çektiği NATO kuvvetleri ve diğerleri arasındaki jeopolitik gerginlik durumudur. Tarihçiler zaman çizelgesi hakkında tam olarak bir fikir birliği sağlayamamış olsa da Soğuk Savaş döneminin 1947 yılında Truman Doktrini ile başladığı ve 1989 yılında Doğu Avrupa’da komünizm rejimlerinin ve 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile sona erdiği kabul edilir. Soğuk Savaş olarak adlandırılmasının sebebi her iki tarafın da birbirlerine direkt olarak savaş açmaması bunun yerine birbirlerini bölgesel olarak desteklediği vekalet savaşları şeklinde olmasıdır. Biz SanalKaşif Ailesi olarak bu yazımızda 1945-1960 arası Soğuk Savaş dönemini ve bu dönemi şekillendiren faktörleri inceliyor olacağız.

 

coldwar

 

SAVAŞ SONRASI DÖNEM

İkinci dünya savaşı tarihin gördüğü en yıkıcı savaşlardan biri olmuştur. Ülkeler yanmış, yıkılmış ve milyonlarca insan ölmüştür. Bu savaş tam bir ‘’Dünya’’ savaşı olmuştu. Savaşın tesirlerini hissetmeyen hiçbir ülke ve toplum kalmamıştır, dense yeridir. Fakat ne var ki, altı yıllık bu ıstıraplı dönemden sonra, dünyanın ve insanlığın hemen barışa kavuşabilmesi mümkün olmamıştır. Milletlerarası mücadeleler, büyük devletlerin çatışması ve mahalli savaşlar, insanlığı zaman zaman üçüncü bir dünya savaşının eşiğine kadar getirmiştir. Böyle bir ‘’sıcak savaş’’ patlak vermemiştir fakat barış da olmamıştır. Dünya bir ‘’soğuk savaş’’ atmosferi içinde, heyecanlı bir on beş yıl geçirmek zorunda kalmıştır.

Bu Soğuk savaşın gelişmelerini ele almadan önce, biz bu yazıda bir başka mühim noktaya temas edeceğiz. Bu da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyamızın almış olduğu yeni şekil veya dünyamızı şekillendiren diğer faktörlerdir. Bu mühim faktörler, bundan sonraki milletlerarası münasebetlerin zeminini oluşturacaktır.

Nasıl ki, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dünya, 19. Yüzyılın dünyasından çok farklı olmuş ise, 1945’ten sonraki dünya da 1918’in dünyasından çok farklı bir yapıda olmuştur. Bu farklılıkları ve yeni dünyamızı şekillendiren faktörleri şu noktalarda toplamak mümkündür:

 

coldwar2

1)Bir kere, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve bugüne kadar devam eden milletlerarası politikanın yapısı çok değişmiştir. Savaştan sonra dünya politikasına iki yeni kuvvet, Süper Devlet (Super Power) adı verilen, Birleşik Amerika ve Sovyet Rusya akim olmuştur ve bu iki kuvvetin üstünlüğü günümüzde de devam etmektedir. Dikkat edilirse bu iki büyük kuvvetin her ikisi de daha önce dünya politikasında mühim roller oynamış değildir. Birleşik Amerika savaştan sonra Monroe Doktrinini terk ederek bir dünya devleti olmuş ve milletlerarası politikada birinci plana geçmiştir.

 

1917 Bolşevik İhtilali’nden İkinci Dünya Savaşı’nın çıkışına kadar çekingen bir politika takip eden ve büyük devletler topluluğunun dışında kalan Sovyet Rusya’da, 1945’ten itibaren takip ettiği aktif, yayılımcı ve emperyalist politikasının dışında, gerçekleştirdiği teknolojik gelişme ile o da milletlerarası politikanın birinci planına geçmiştir.

Daha önce milletlerarası münasebetlerin başlıca ağırlık noktaları olan, galip gelmiş İngiltere ve Fransa ile yenilmiş devletler olan Almanya, Japonya ve İtalya’nın kendilerini toparlamaları daha uzun bir zaman alacaktır. Toparlandıkları zaman da ancak ikinci planda kalacaklardır.

Kısacası İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra milletlerarası politikanın yapısı değişmiş ve ikili bir yapı ortaya çıkmıştır.

 

2)Sovyet Rusya’nın sivrilmesinin bir mühim neticesi de ilk defa olarak milletlerarası münasebetlere doktrin ve ideoloji unsurunun girmesidir. Sovyet sistemi, Dünya Proleter İhtilali gibi, komünizmi bütün dünyada hâkim kılmak isteyen bir doktrine dayandığından, savaştan sonra Sovyet dış politikası tamamen bu hedefe yönelmiş ve bu da milletlerarası politikaya doktrin ve ideoloji unsurunun girmesine sebep olmuştur.

Komünist düzenin karşısında olan ülkeler, Sovyet Rusya’nın komünizmi bütün dünyaya yayma çabalarına karşı koyunca, milletlerarası mücadelenin konusu, farklı dünya görüşlerinin çatışması ve hürriyet düzeni ile totaliter komünist düzenin mücadelesi haline gelmiştir. Milletlerarası münasebetler tarihinde böyle bir durum ilk defa ortaya çıkmaktaydı.

 

3)Günümüz dünyasının en mühim gelişmelerinden biri de sömürgeciliğin tasfiyesidir. Bu iki yer istisna edilirse, Asya ve Afrika’daki sömürgelerin hepsi bugün bağımsız olmuşlardır. 1956 yılında Afrika’da bağımsız devlet sayısı altı iken, bugün bunların sayısı elliyi aşmaktadır. Sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaları ise, daha ileride göreceğimiz üzere, milletlerarası politikaya Üçüncü Dünya veya Bağlantısızlar bloğu denen yeni bir kuvvetin girmesi neticesini vermiştir.

4)İkinci Dünya Savaşı’nın en mühim neticelerinden biri de milletlerarası politikanın alan genişlemesidir. 1945’e gelinceye kadar, milletlerarası münasebetlerin yoğunlaştığı başlıca alan Avrupa idi. Avrupa politikası demek, dünya politikası demekti. Asya, Afrika ve Latin Amerika, 20. Yüzyılın ortalarına kadar milletlerarası politikanın bağımsız alanları değildi. Bu kıtalar ancak Avrupa politikasının içinde yer alırlardı.

Halbuki bugün artık böyle değildir. Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan gibi geniş ülkeli ve kalabalık nüfuslu iki ülkenin ortaya çıkışı ve Japonya’nın Asya’da büyük bir ekonomik kuvvet olarak tekrar sivrilmesi ile Asya gayet mühim bir milletlerarası politika alanı haline gelmiştir.

Elliyi aşan bağımsız devleti ile Afrika, artık sömürgeciliğin Kara Afrika’sı olmayıp milletlerarası münasebetlerin yeni bir ağırlık alanıdır.

Latin Amerika ise, 19. Yüzyıldaki uyuşukluğundan silkinmeye başlamıştır. 1982 yılında Arjantin’in Falkland Savaşı ile İngiltere’ye kafa tutabilme cesaretini kendinde görmesi ve diğer Latin Amerika ülkelerinin tepkileri, küçümsenecek bir hadise değildir.

Nihayet, Üçüncü Dünya Ülkelerine Asya-Afrika-Latin Amerika grubu dendiğini de unutmayalım.

coldwar4

5)Milletlerarası münasebetlerin alan genişlemesi, sadece dünyanın düzeyi üzerinde olmayıp günümüzde bu münasebetler yukarıya doğru da bir alan genişlemesi yaparak, uzaya intikal etmiştir. Birinci Dünya Savaşı karada ve denizlerde yapıldı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise zaferi havada güçlü olanlar kazandı. Bu savaşta kara ve deniz muharebelerinin kaderini daima ’hava’’ tayin etti. Yani İkinci Dünya Savaşı, milletlerarası mücadeleyi dünyanın yüzeyinden atmosfere çıkardı.

Fakat ilk adımlarını İkinci Dünya Savaşı sırasında atan füze teknolojisi, savaştan sonra büyük bir gelime hızı gösterince, büyük kuvvetler mücadelesi günümüzde atmosferi de aşarak uzaya intikal etmiştir. Uzay şimdi kuvvet üstünlüğü mücadelesinin yeni alanı olmuştur. Bir zamanlar nasıl sömürge sahibi olmak büyük devlet olmanın şartı gibi telakki edilmiş ise, şimdi de uzayın derinliklerine önemli bir kuvvet olmanın şartı gibi görünmektedir.

 

6)Günümüzün dünyasının, bilhassa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan en mühim meselelerinden biri de ekonomik meselelerdir. Denebilir ki, tarihin hiçbir döneminde ekonomik meseleler, milletlerarası münasebetlerde bugünkü kadar ağırlık kazanmamıştır. Bugün bütün dünya ilkeleri, siyasal kuvvet dengesi, güvenlik ve barış gibi meselelerden belki de çok daha fazla olarak, ekonomik kalkınma; refah, daha iyi bir yaşama seviyesi gibi meselelerle yoğun bir şekilde meşgul olmaktadır. Bunun neticesi olarak da bugünkü milletlerarası münasebetlerde ekonomik faktör büyük bir ağırlığa sahip bulunmaktadır. Zengin ve fakir ülkelerle, iktisaden geri kalmış, gelişme halinde olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki farklılıkları ekonomik ve ticari münasebetler ve ekonomik yardım münasebetleri yoluyla ortadan kaldırmak, bugünkü milletlerarası münasebetlerin temel meselelerinden birini teşkil etmektedir.

Yeni dünyamızı şekillendiren faktörler genel olarak bunlardır.

 

Kaynak: 20. YÜZYIL SİYASİ TARİHİ 1914-1995 / PROF. DR. FAHİR ARMAOĞLU/ TİMAŞ YAYINLARI 2017

 

 

 

 

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.